Ilk askim

Ben sehir cocuguydum. Cocuklugum  hep beton binalar, asfalt yollar, korna sesleri arasinda ve kisin karbonmonoksit, yazin egsoz ya da toz soluyarak  gecti. Hayatimizdaki en yesil ve dogal sey oturdugumuz apartmanin kucucuk arka bahcesi ve bahar aylarinda piknik yapmak icin gittigimiz mesire yerleriydi. Icinden siril siril piril piril dere akan, deresinin kenarinda sira sira dizilmis ve golgesinde oturup keyif yapabilecegimiz salkim sogut agaclarinin oldugu bir koyumuz, hatta yaylamiz bile vardi ama biz hic gitmezdik oralara nedense. Sehir tutmustu yakamizdan – pacamizdan, birakmazdi bir turlu.

Sonra ben universiteye basladim ve birden asik oldum. Evet, kampusumuzun sinirlari icinde bulunan ve nispeten bozulmadan kalabilmis olan Ankara’nin en buyuk dogal alanina, bozkirina; bozkirin her baharda hic yorulmadan, usanmadan tekrar eden uyanisina  ve sonbahara kadar  surekli

kendini yenileyen sarili, morlu, alli renk cumbusune asik oldum. O ilk ask sonra buyudu, katlandi, dallanip budaklandi, Toroslar’in sedirini, makisini, Karadeniz’in yemyesil yaylarini, bastancikarici orman gullerini, yasli kayin ormanlarini, Erzincan daglarinin 2800 m’deki zengin ve pek narin cayirlarini , Cukurova’nin bereketini ve daha pek cok dogal guzelligini  icine aldi ulkemin.

Simdi  ise hepsinden uzaktayim.  Evime 10 dakika mesafede Isar nehri akiyor siril siril piril piril ve kayinlar, akcaagaclar, salkim sogutler golge yapiyor kenarinda.

Ben balkondaki sardunyalarin kirmizili pembeli ciceklerine bakiyorum. Bir yuruyus yapmali diyorum nehir boyunca, ilk askima duydugum ozlemle…

Yorum bırakın